İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bay Evdeyokum’un post-it’leri – Çocuk merakı ve oyunları iyileştirir


İnceleme: Songül Bozacı

Yaşadığımız yüzyılın en büyük hastalığı kişilerin fazla çalışması ve bu fazla çalışma yüzünden yaşadıkları stresin yarattığı hastalıklar ve yalnızlık olsa gerek. Sevdiği işi aşkla yapanların üst üste binen işlerde bunalanlar oldukları aşikâr. Her mesleğin güzellikleri ve zorlukları var. Kimi meslek evden çalışmaya uygun kimisi ise tam tersi. Kimi meslekte uykuya hasretlik artarken kimisinde dinlenmeye hasret kalınıyor. Lakin bütün bu süreci yönetebilmek kişinin kendi elinde, bir noktada dur demesi gerektiğini öğrenmeli ve önemli olanın aynı zamanda bu işi yapan kendisi olduğunu hatırlamalı.

Bay Evdeyokum diye adlandırılan kişi bir kitap düzeltmeni. Kitapların yayınlanmadan önceki son halini okuyan ve kelimelerin, noktalama işaretlerinin yerli yerinde doğru kullanıldığının son onayını veren kişi. Hikâyemiz tam da bu meslek üzerine kurulu. Kurgu olarak oldukça ilgi çekici bir o kadar da alt metinlerde okuyucusuna çok anlamlı düşünceler ve farkındalıklar geçirmekte.

Hayatın içinden seslenen bir hikâye olduğunu düşündüm okumamı bitirdiğimde. Pandemi sürecinin birçok kişiye öğrettiği şeylerden biri oldu evden çalışılabileceği ve çalışma saatlerinin illa ki gündüz olmayacağını. Kişinin kendine ayırdığı zaman ve işe ayırdığı zamanın dengesi bozulduğunda yarattığı stresin ve hastalıkların çok da ağır bedelleri olduğu. Hikâyemizin kahramanı sekiz yaşında bir kız çocuğu olan Claudia’nın bir meslek seçip sunum yapması gerekmektedir. Babası bulundukları kasabanın fırıncısı ve bu mesleğin çok ilgi çekici olmadığına karar veriyor çünkü babası işini sevse de çalışma saatlerinin eski zamanların kölelik dönemlerini hatırlattığını belirtiyor. Dedesi her zaman farklı işlerde çalıştığı için onun mesleklerinden birini seçebileceğini düşünüyor ilk başta.  Sonra yıllardır boş kalan karşı dairelerine bir gün biri taşınıyor ve taşınma kutularının üstlerinde post-itlere kırmızı kalem ile yazılmış notlar görüyor. Kutularca kitabın olması da onun çok ilgisini çekiyor. Hoş geldiniz demek için babasının hazırlamış olduğu tatlılarla taşınmanın ertesi günü zili çalıyor ve kapının altında ona atılan sarı bir post-it kâğıdının üzerinde yazan evde yokum cümlesi ile hikâyemiz ve Claudia ile Bay Evdeyokum’un oyunu başlamış oluyor.

Bir küçük çocuğun merakı bir yetişkini iyi edebilir mi? Bir yetişkin, yalnızlığı, duygu durumunu bir çocuğun meraklı soruları ve ilgisi ile aşabilir mi? Hayatın akıp gidiyor olması, teknolojinin sürekli gelişiyor olması ile değişen alışkanlıklar mesleklerin öğrenilme döneminin ilk hallerini unutulur kılması gerekiyor mu?  Bütün bu soruların cevapları hikâyenin içinde usul usul akıyor. Hikâyenin içinde olan ve asla didaktik olmayan çok çarpıcı öğretilerde mevcut. Mesela kişisel alanlara olan saygı çerçevesi, merakın bir noktada durdurulması gerektiği, kişinin özel alanının açığa çıkarılmaması gibi üstü örtülü öğrenmelerinde olduğunu söyleyebilirim. Kültürler arası farklardan biri sanırım bu kişisel sınırlar. Umarım bu kitabı okuyan her çocuk bu sınırlara saygı duyması gerektiğinin farkına varır.

Keyifli ve bir o kadar eğlenceli bu hikâyeyi okuma yazma bilen çocukların çok keyifle okuyacaklarını düşünüyorum. Bir işi aşkla yapmanın verdiği mutluluk umarım her çocuğun keşfedeceği bir duygu durumu olur. Keyifli okumalar olsun… Meraklı çocuklar dört bir yanımızda olsun…

Yazar: Tina Valles

Resimleyen: Christian Inaraja

Çeviren: Emrah İmre

Yayınevi: Can Çocuk


İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir